KAMUSAL ALANLARDA RENK -RÖPORTAJ

Sports and Leisure Center in Saint-Cloud / KOZ Architectes

MAISON FRANÇAİSE /  2014

Gelişmiş ülkelerde bilinçli yerel yönetimlerin, bölgesel doğru renklendirmelerle, aidiyet hissini artırmak, suç oranını azaltmak, şehirlere kimlik kazandırmak gibi değişik amaçlarla renk uzmanları ile çalıştığını görüyoruz.

 
Ve aynı şekilde, bilinçli metropollerde, halk, renk kirliliğinden yakındığında –ki renk kirliliği yalnızca görsel uyumsuzluk değil, psikolojik ve fizyolojik etkileri (nabzın hızlanması/düşmesi, harekete yönlendirmesi/durağanlık vermesi gibi) ile ilave stres yükü getirebilen bir etken olduğundan- uygulamadaki renk yönetmeliklerinin gelişmesine katkıda bulunuyor.
 
Sosyal alanlarda istediğimiz çağrışımı yapmaya “renk bütünlüğü” muktedir. Tek başına bir renk seçerek değil, renk skalasını titizlikle değerlendirerek renklendirme yapılmalı. Örneğin sakin dinlenme alanları, aktivite alanları , hakim renk itibarıyla farklı olsalar da, rengin belirlenen genel palet ile uyumlu tonları kullanılmalı. Yürüme yolları, şehir mobilyaları ve aydınlatmalarda alan boyunca süreklilik sağlanacaksa, sosyal alan konseptinde bütünlük öngörülüyorsa bu daha da önemli.
 
Şehir mimarisinde özellikle yüksek binaların renklendirmesinde (ki bunlara hastane, okul ve kamu binalarını da dahil etmek isterim) mevcut dokunun renk skalasına uyumun yanı sıra, rüzgara açıklık, baktığı yön, mevsimsel hava şartları, yayaların yürüme yolları da hesaba katılması gereken unsurlar. Yüksek veya geniş binalar, bulundukları sokak ve caddelerin ısısında farklılıklara yol açtığı gibi, büyük satıhdan yayılan renk titreşiminin yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiler göz ardı edilemeyecek miktarda.
 
Renk uzmanları olarak beğenileri 4-5 farklı grupta sınıflandırabiliyoruz. Bu ana gruplar, rengin üç boyutu olan derinlik, ısı ve doygunluk ölçütlerinde koordinatları birbirine yakın renkler. Ve her bir grup da kendi içerisinde, renk uyumunu garantileyen kontrast oranı, formlar, ebatlar gibi ölçütleri gözetiyor. Farklı mimari stiller söz konusu olduğunda ise form, ebat ve çağrışım bize bu grupların altında hangi renklerin bütünlüğünü kullanmamız gerektiğini fıslıldıyor. Ve ortaya estetik bütünlüğe sahip, renk uyumu formülasyonuna paralel, kimliğini doğru ifade edebilen bir tasarım çıkıyor.
 
Modern yapı cephelerinde, boyadan ziyade doğal veya suni kaplama malzemelerine meyledildiğini sık gözlemliyorum. Toprak renkleri, bejler, griler, beyazların kullanımı Türkiye’de yüksek. Bu renk seçiminin ardında, kimi zaman, renk kullanıp hata yapma riskini almamak olduğunu görüyorum. Yapı malzemelerinin sınıflandırılmasında da renk bilgisi yetersiz olduğunda, nötr zannedilen bu renklerin çarpışması da maalesef estetikten uzak bir görüntü sunuyor.
 
Kanıksadığımız için görmezden geliyor olsak da, renk o kadar güçlü bir stimulator ki, binalarda ve sosyal alanlarda renkle ilgiyi çekmeye çalışmak, ön plana rengi koymak taraftar olduğum bir uygulama değil. Yalnızca renkle ilgi çekmeyi (ki genelde, bütüne aykırı olan ton öne çıkar), mütevazılıktan uzak, göz tırmalamak suretiyle öne çıkma çabası olarak nitelendiriyorum.
 
Bina, ardındaki zarafet ya da mizah ya da muziplik ya da aykırılıkla kendini formda, mimarisinde göstermelidir diye düşünüyorum. Mimarinin kendisini doğru ifade edebilmesinin en etkili yöntemi de, en önemli destekçisi olan rengin, doğru tonlarda seçilmesidir.