KOSKOCA İNSAN ŞU RENGİ GİYSE AYIP DEĞİL Mİ? - RÖPORTAJ

YEŞİLAY DERGİSİ / 2017 


Genellikle halkımızda renk ve yaş ilişkisi gözetilir… “Şu yaşta şu renk giyilir; bu yaştan sonra şu rengi mi giyeceğiz, koskoca insan şu rengi giyse ayıp değil mi?” gibi kategoriler yapılır… Bu fikirlere katılıyor musunuz? Sizce böyle düşünmek ne kadar doğru ya da yanlış?

Harika bir soru ile başladık röportaja, teşekkür ederim. Açık konuşmak gerekirse, ülkemizde, yaştan bağımsız olarak da kişilerin giydiği renkler maalesef çok eleştirilebiliyor. Kendi seçimi ile paralel olmayan seçimlere, eleştirel yaklaşanların sayısı azımsanacak gibi değil.

Danışanlarımın bir yarısı “iddialı olmamak, göze batmamak, riskli bir seçim yapmamak” adına, tabire katılmasam da “güvenli” diye düşünülen koyu renklere kendini hapsediyor. Görüntüsünü sabote ederken, ruhunu ve hatta bedenini besleyecek faydalı ışıktan filtreleyeceği renk ve tonlardan da kendisini mahrum ediyor. Bu seçimin ardında genelde “başkası ne der” endişesi var.

Başkalarının her konuda ve her kişi hakkkında fikir yürütebildiği toplumlarda, haklı sayılabilecek bir endişe bu. Yetişme çağından itibaren kişiyi şekillendiriyor, farklılıkları öne çıkartmak yerine maalesef törpülemeye, tek tip olmaya, kalıba girmeye zorluyor.

Bireye verilen önem;  eğitim, sosyal yaşam, sanat aracılığıyla toplum kültüründe desteklendiği sürece, kişilerin özgüveni yükselir düşüncesindeyim. Özgüveni ve özsaygısı yüksek birey için de kendini gerçekleştirmek, kendi potansiyeline ulaşmak birincil sırada olur.  Gözlemlediğim kadarıyla, kendini yetersiz gören bireyler, farklılıklardan ilham alıp ilerlemek yerine, yerlerinde saymayı yeğleyerek,  farklı olanı aşağı çekmeye meyilli. Malum, bunun en kolay yöntemi de eleştirmek.

Hayatlarını başkalarının ne düşüneceği üzerine kurgulayan toplumlarda genel durum maalesef sadece renk kullanımı değil, farklı alanlardaki seçimlerde de bu şekilde.

Kısıtlamalara katılmadığınızı anlıyorum. Yaş ve renkler ilişkisini değerlendirecek olursak nasıl bakarsınız?

Evet, sorunuza dönecek olursam 3 başlık altında yaş konusuna değinebiliriz.

Yaş, beraberinde kendini tanımayı, deneyimler kendine güvenmeyi ve kendini ifade etmekten çekinmemeyi beraberinde getiriyor. Bu eşikten geçilince de,  çevrenin eleştirilerini görmezden gelebilmek kolaylaşıyor. Aslına bakarsanız, fabrika ayarlarımızın öngördüğünü, ancak ileri yaşta uygulayabiliyoruz, kendimize gecikmeli izin veriyoruz.

Kültür ve coğrafi şartlar da bu konuda bir avantaj veya kısıt olabiliyor.  Örneğin Hindistan, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde renkli giyim yaş sınırı olmaksızın kendini gösteriyor.

Son olarak da belirtmek isterim ki, yaş aldıkça gözlerde renkleri ayrıştıran koniler yıpranıyor. Bu da yaş beraberinde, sıcak ve kendini daha çok gösteren renklerin tercih edilmesi anlamına geliyor.

Kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda renk seçimi yaptıklarını bilmek ve saygı duymak gerekiyor.

Renk analizlerini nasıl yapıyorsunuz? Nelere dikkat ediyorsunuz? Renkler üzerinde mi, tohlar üzerinde mi duruyorsunuz?

Herkes her rengi giyer ancak herbirimize yakışan kırmızı, mavi, yeşil tonu farklıdır diyerek başlayalım. Her birimiz, kabaca 4 renk ailesinden birine dahiliz. Bu renk grupları da, ilgili mevsimde doğada gördüğümüz renk paletinden ilham alınarak isimlendirilmiş. Tonların farklılığı sıcak veya soğuk alt tonlu oluşlarından, netlik veya yumuşaklıklarından kaynaklanıyor.

Renk analizi seansında, yaklaşık 2 saatlik bir süreçte, ayna karşısında kumaş yansımalarını değerlendirdiğim, kişinin cilt tonunu değiştiren tonları elemek suretiyle bir çalışma yapıyoruz. Cildi karartmayan veya sarartmayan – her ikisi de yorgun ve hasta intiba bırakır- renk ailesine ulaştığımızda danışanımın renk paleti ortaya çıkmış oluyor.

Seans sonunda danışanıma teslim ettiğim renk kartelası her ne kadar kişiye özel tüm renkleri sunuyor ve hepsi iyi görünüme yardımcı oluyorsa da, danışanlarımın kendilerini doğru ifadesi için, kişiliklerini de yansıtabildikleri bazı renkler diğerlerinden daha tercih edilebilir oluyor.

Genel olarak kumral, esmer, sarışın gibi nitelikleri göz önüne alarak  “kendimize yakışan rengi” bulmak mümkün mü?

Üzülerek “neredeyse sıfır ihtimal” diye yanıt vereceğim. Bunun nedeni, renk analizinde “cilt üst tonu” (buğday, porselen, zeytuni, esmer vb) yerine “cilt alt tonu”nun (cilt katmanlarındaki pigment dağılımları) değerlendiriliyor olması.

Hem bizzat defalarca deneyimlediğim, hem de literatürden takip ettiğim kadarıyla, aynı ten rengine sahip olan tek yumurta ikizleri dahi, %99 olasılıkla birbirlerinden farklı renk gruplarında. Tanıdığınız ikizler varsa, mizaçlarının da ne kadar farklı olduğunu gözlemlemişsinizdir.

Mizaçların da giydiğimiz renk tonları ile bağlantısı var, öyle mi?

Evet.  Vücudumuzdaki baskın salgılar vücudumuzun işleyişini belirlerken, hayata yaklaşımımıza dair de bir takım sinyaller veriyor. Kimimizin nabzı diğerlerinden düşük, doğal olarak tepkilerimiz diğerlerinden yavaş. Kimimiz hızlı kan akışı ile daha hızlı karar alıp, daha hızlı uygulamaya geçiyoruz.

Mizacımız, beden tipimiz, yakışan renklerimizle birer paket programa sahibiz diye düşünüyorum. Ve bu programdan en iyi faydayı sağlayabilmek adına renk kodumuzu bilmemiz gerektiğine... Sezgisel olarak kısmen meyilliyiz yakışan renklerimizi seçmeye, ama edinilmiş hatalarımız çok.  Renk grupları içinde de hem beden tipleri, hem zayıf organlar, hem mizaçlar birbirine benzerlik gösteriyor. Örneğin mizaçlara paralel tedavi uygulamalarından, günümüzde dahi faydalanılıyor. Bu kadim disiplinde de, kişinin soğuk veya sıcak alt tonlu olması gibi bizim sistemle ortak parametreler var. 

İşin tıbbi boyutu uzmanlığım değil elbette ancak özellikle İbn-i Sina eserlerinden merakımı giderebiliyorum. Yediğim bir şeyin başkasında olumlu etkisi varken, beni neden sarstığını anlayabiliyorum.

Renk analizleri kişilerin hayatına ne katıyor? İlk duyduğumuzda “Buna ne gerek var?” diye düşünebiliriz…  Bir kez renk analizi yaptırdığımızda hangi avantajlara sahip oluyoruz? 

Önerilen tonlar paralelinde;  giyim, aksesuar, makyaj ve saç tonları seçildiğinde sağlıklı, çekici görüntünün yanısıra, iletişimi de kuvvetlendiren bir sonuç ortaya çıkıyor. “Yakıştı mı, yakışmadı mı” endişeleri sonlanıyor, doğal olarak beraberinde kendine güven artıyor.

Çoğumuzun gardırobu “bir gün belki giyerim” diye düşünülen ancak içinde rahat olmadığımız için giyilmeyen nice kıyafetle dolu. Aynı şekilde makyaj çantalarında kullanılmayan birer servet yatıyor. Tonları tanımlamayı öğrenince bu fazlalıklara yol görünüyor ve yeni alışverişlerde bu hatalar tekrarlanmıyor.

Alışveriş sürecini, alışveriş bütçesini ve gardırop yönetimini çok rahatlatan, aynı zamanda hız kazandıran bir “kişiye özel renk formülü” diyebiliriz.

Gardırobumuzu ve sahip olduğumuz kıyafet ve aksesuarları doğru kullanabilmenin yollarından söz eder misiniz?

Öncelikle bir renk formülüne sahip olmak ve kıyafetleri, aksesuarları bu formüle göre kurgulamak aslında her şeyin hem sizle, hem birbiri ile uyumlu olacağının garantisi.

Doğal renklerimizi bütünleyen,  yaşam tarzımızı ve dünyaya kendimizi ifade edişimizi yansıtan renk grubu ve bedenimizin rahat taşıyacağı stili tanımladığımızda doğru kullanım da beraberinde gelecektir. Belki bu noktada, yanlıştan kaçınmayı önermek daha doğru olacaktır.

Beynimizin müzik, film ve moda endüstrileri ile yıkandığı, bizi yansıtmayan kişi ve ürünlere özendirildiğimiz bu dönemde, farklılıklarımızı onurlandırmamız gerektiğini düşünüyorum. Sunulanı beğenseniz de, üzerinizde benzer etkiyi yapma olasılığı %8 seviyelerindedir. İç sesinizi dinlemek daha isabetli olacaktır.

Dünya kaynaklarını korumamız gereken bir çağda, bireysel katkımızın akıllı alışveriş aracılığıyla olabileceğini düşünüyorum. Atıl kalmayacak parçalardan oluşmuş ve sizi yansıtan bir gardırop, etkin ve verimli bir gardıroptur.

Sizce iyi ve doğru giyinmenin maddiyatla ne derece ilgisi var?

Sanırım renkler söz konusu ise hiç yok diyeceğim. Hatta doğru tonlar kullanıldığında, imitasyon ürünlerin gerçek görünme; ve maalesef yanlış tonlarda, yüksek kaliteli ürünlerin ucuz algılanma ihtimali de yüksek.

Ancak yüksek kalite işçilik, kumaş vb dediğiniz zaman elbette maliyetler yükseliyor.

Kişisel renk analizini evlerimiz başta olmak üzere yaşadığımız tüm mekanlarda da yaptırabiliyor muyuz?

Tabii, yeter ki günışığı alan bir mekan, farklı tonlarda kumaşlar  ve bir ayna olsun. Tonları ayrıştırabildikten sonra, her ne kadar kendimize objektif olmamız kolay değilse de, arkadaşlarımızın ailemizin yardımıyla analizi kendi kendimize de yapmak mümkün. Cilt rengini sarartan ve karartan tonlar, uzak durmamız gerekenler.

Bazı renklere dair önyargıları kırmak gerekiyor. Örneğin sarıdan hoşlanmıyorsanız elbette giymeyin ama renk grubunuzu belirlerken bu renkten de yardım alın. Civciv sarısı veya limon sarısının cildinizden yansıması farklı olacaktır, gözlemleyin. Elbette profesyonel yardım almak da bir çözüm.

Renk analizi hizmetleri bir tek İstanbul’da mı veriliyor?

İstanbul’da meslektaşlarım ve öğrencilerimle diğer şehirlerden sayıca daha fazlayız tabii, ama farklı şehirlerden meslektaşlarımla da zaman içerisinde tanıştım, tanışıyorum.

Şehirdışından talepleri elbette İstanbul’a geldiklerinde karşılıyoruz ancak talep gelen şehirlerde de bu renkli ve ihtiyaç duyulan hizmeti arz eden meslektaşlarımızın olmasını arzuluyoruz.  Ekim 2017 itibarıyla 2 eğitmen olarak 5 günlük hızlandırılmış “Renk ve Stil Danışmanlığı” programımıza start vermeyi düşünüyoruz.

Üstümüzde ya da çevremizde gördüğümüz tüm renkler ve renk kombinasyonları psikolojimizi nasıl etkiliyor?

Bulunduğumuz suni veya doğal ortamlardaki renkler, bizleri sadece psikolojik olarak  değil, fizyolojik olarak da etkiliyor.

Baharı müjdeleyen güneşin coşkusu, doğadaki yeşilin sakinleştirici etkisi, açık-koyu zıtlığı olan bir ortamda konsantrasyon düşüklüğü gibi psikolojik etkiler bir yana, örneğin maviye maruz kaldığımızda kalp atışımızın yavaşladığı ve göz bebeklerimizin küçüldüğü, bedenin yavaş yavaş uykuya hazırlandığı tespit edilmiş.

Kendi yaşam alanlarımız söz konusu olduğunda, estetik her bütünlükten hepimiz çok keyif alıyor olsak da - örneğin tarzımız olmayan bir sanat eserinden keyif alıyor olsak da- , mekanımıza dahil edeceğimiz renkler konusunda oldukça titiziz.

Her birimizin renk toleransı farklı. Kimimiz canlı renkler veya açık-koyu zıtlıklarında çabuk yorulabiliyor, yumuşak tonlu mekanlarda huzur buluyorken, kimimiz de tam aksine yumuşak tonlu mekanlarda hız kaybediyor, enerjimizi yitiriyoruz. Bu noktada da genelde içsesimizi dinlediğimizde estetik ve rahatlatıcı bir sonuca ulaşıyoruz.

Ancak farklı toleransa sahip kişilerin ortak kullanımındaki mekanlarda, asgari müşterekte buluşmak gerekiyor. Bu noktada da mimari renk danışmanlığı devreye giriyor.

Bazı günler elimiz ister istemez gardıropta belli renklere kayar; bunun nedeni nedir acaba?

Tespitim  o ki, giyim için güne özel seçtiğimiz renkler, az önce bahsettiğimizin aksine, renkten yardım alıp motivasyonu yükseltmek yerine, mevcut ruh halimizi çevremize yansıtmak üzere yaptığımız seçimler. Yeri geldiğinde başkaları ile iletişimi kapatmak, yeri geldiğinde sosyalliğimizi yansıtmak doğrultusunda.

Renkler hayatımızda tahminimizin üzerinde bir etkiye sahip görünüyor

Renkleri kanıksadığımız için bazen görmezden gelebiliyor, üzerine çok düşünmeyebiliyoruz.  Bireysel olarak bizi ne kadar etkilediğinin farkında olmak için gözlemleyip, kaydını tutabilirsek, renklerin gücü ile kendimizi, algılanışımızı, ilişkilerimizi yönlendirme gücüne de sahip oluruz kanımca.

Renkler ve zevkler tartışılmaz cümlesine sık denk geliyoruz ama sohbetimiz aksini iddia etti.

Evet, renkler ölçülebildiği için tartışılır, beğeniler ise rahatlıkla sınıflandırılır diyelim. Teşekkür ederim.